İnceleme konumuzu oluşturan acentelik sözleşmesi acente ile tacir arasında kurulan bir sözleşme türüdür. Acente ise tacir yardımcıları arasında sayılmıştır. Bu sebeple öncelikle tacir ve acente hakkında açıklamalar yapmayı uygun bulmaktayız.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 12. Maddesine göre:
"Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir."
Yine aynı kanunun tüzel kişilerin de tacir olabileceğine ilişkin hükmü şöyle düzenlenmiştir:
"Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar."
Tacir yardımcıları ise bağımlı ve bağımsız tacir yardımcıları olmak üzere iki grupta toplanır. Acente bağımsız tacir yardımcıları grubunda yer almakla TTK'da düzenlenmiştir. Kanuni tanımına göre; belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.
Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere acente sözleşmelerde aracılık yapmanın yanında tacir adına sözleşme yapma yetkisine de sahiptir.
Ticari hayatı geliştirmeye yönelik gelişmelerin sonucunda kanuni düzenlemeler yapılması da kaçınılmaz olmuştur. Eski ticaret kanununda acentelik hakkında yeni TTK kadar detaylı düzenlemeler yer almamaktaydı. Fakat kurumun ticaret hayatına etkileri ve sağladığı faydalar yeni TTK'da düzenleme yapma zorunluluğu doğurmuştur. Zira acentelik sözleşmesi ile tacirler pazar çevrelerini genişletmekte bunu yaparken de maddi külfetlerini azaltma amacını güderler. Diğer tacir yardımcılar da pazar alanının genişletilmesine katkı sunmaktadır fakat fiyat-performans değerlendirmesinde en yararlı tacir yardımcısının acente olduğu konusunda hemfikir olmak gerekir. Nitekim aşağıda ayrıntılarıyla açıklayacağımız üzere acente kendi olağan masraflarını kendisi karşılamakta ancak yaptığı iş kadar ücret isteyebilmektedir. Dolayısıyla tacir farklı bölgelere açılırken eleman, kira vb. İhtiyaç kalemlerinden de tasarruf etmektedir.
Bu genel açıklama ve tanımlamalardan sonra acentelik hakkında ayrı başlıklar altında özel hususlara değinme gereği duymaktayız.
ACENTELİK SÖZLEŞMESİNİN ŞEKLİ
Acentelik sözleşmesinin nasıl yapılacağı konusunda kanunda bir hükme yer verilemiştir. Dolayısıyla sözleşmenin yazılı ya da sözlü olarak kurulmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Tabi ki ispat konusunda sözleşmenin yazılı olarak kurulması tavsiye edilmektedir.
Bununla beraber acentenin tacir adına sözleşme yapabilmesi için bu yetkinin kendisine yazılı olarak verilmesi gerektiğini belirtmek isteriz. Buradaki yazılılık bir şekil şartıdır.
ACENTENİN HAKLARI
1- Acentenin Ücret Hakkı
Acente sözleşme kapsamında gördüğü işlere ilişkin ücret isteme hakkında sahiptir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere acentelik sözleşmesi sözlü ya da yazılı yapılabilir. Bu sebeple asıl olan ücretin sözleşme kapsamında belirlenmesidir. Fakat sözleşmeye böyle bir şart konulmamışsa ya da sözlü yapılmış sözleşmelerde ücretin ne kadar olacağı belirlenemiyorsa bu kez acentenin bulunduğu yerdeki ticari teamüle göre hareket edilir. Ticari teamülde de hüküm yoksa ücret hakim tarafından belirlenir.
Acentenin ücret hakkı bakımından kanunda yer alan düzenlemeler aşağıdaki gibidir:
Acente, acentelik ilişkisinin devamı süresince kendi çabasıyla veya aynı nitelikteki işlemler için kazandırdığı üçüncü kişilerle kurulan işlemler için ücret isteyebilir. Bu ücret hakkı, üçüncü fıkra uyarınca önceki acenteye ait olduğu hâlde ve ölçüde doğmaz.
Acenteye belli bir bölge veya müşteri çevresi bırakılmışsa, acente, acentelik ilişkisinin devamı süresince bu bölgedeki veya çevredeki müşterilerle kendi katkısı olmadan kurulan işlemler için de ücret isteyebilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi burada da uygulanır.
Acentelik ilişkisinin bitmesinden sonra kurulan işlemler için acente;
- İşleme aracılık etmişse veya işlemin yapılmasının kendi çabasına bağlanabileceği ölçüde işlemi hazırlamış ve işlem de acentelik ilişkisinin bitmesinden sonra uygun bir süre içinde kurulmuşsa,
- Birinci veya ikinci fıkraların birinci cümleleri uyarınca ücret istenebilecek bir işleme ilişkin olarak üçüncü kişinin icabı, acentelik ilişkisinin sona ermesinden önce acenteye veya müvekkile ulaşmışsa,ücret isteyebilir. Bu ücretin, hâl ve şartlara göre paylaşılması hakkaniyet gereği ise, sonraki acente de uygun bir pay alır.
Acente, ayrıca, müvekkilinin talimatına uygun olarak tahsil ettiği paralar için de tahsil komisyonu isteyebilir.
a- Ücrete Hak Kazanma Zamanı
Acente, kurulan işlem yerine getirildiği anda ve ölçüde ücrete hak kazanır. Taraflar bu kuralı acentelik sözleşmesiyle değiştirebilir; ancak müvekkil işlemi yerine getirince, acente, izleyen ayın son günü istenebilecek uygun bir avansa hak kazanır. Her hâlde acente, üçüncü kişi kurulan işlemi yerine getirdiği anda ve ölçüde ücrete hak kazanır.
Üçüncü kişinin işlemi yerine getirmeyeceği kesinleşirse, acentenin ücret hakkı düşer; ödenmiş tutarlar geri verilir.
Aracılık edilen sözleşmeyi müvekkilin kısmen veya tamamen yahut öngörüldüğü şekliyle yerine getirmeyeceği kesinleşse bile, acente ücret isteyebilir. Müvekkile yüklenemeyen sebeplerle sözleşmenin yerine getirilemediği hâlde ve ölçüde acentenin ücret hakkı düşer.
b- Ücretin Ödenme Zamanı
Acentenin ücretinin ödenmesi açısından zamansal sınırlama da bulunmaktadır. Şöyle ki; acentenin ücreti, ücretin doğum tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde ve her halde sözleşmenin sona erdiği tarihte ödenmelidir.
2- Olağanüstü Masrafları İsteme Hakkı
Yukarıda da belirttiğimiz üzere acente kendi çalışanlarına ödediği ücret, kira, faturalar gibi olağan masraflarını kendisi karşılar. Bunlar için müvekkil tacirden bir hak talep edemez. Fakat olağanüstü masraflar bakımından kanuni bir düzenleme yapılmıştır. TTK'nın 117. Maddesine göre; acente, yükümlülüklerini yerine getirmek için yaptıklarından ancak olağanüstü giderlerin ödenmesini isteyebilir.
Olağanüstü masrafların neler olduğu konusunda somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapmak gerekir. Örneğin acentenin müvekkiline ait bir malı onarması olağanüstü masraf olarak değerlendirilebilir.
3- Acentenin Hapis Hakkı
Acente, müvekkilindeki bütün alacakları ödeninceye kadar, acentelik sözleşmesi dolayısıyla alıp da gerek kendi elinde gerek özel bir sebebe dayanarak zilyet olmakta devam eden bir üçüncü kişinin elinde bulunan taşınırlar ve kıymetli evrak ile herhangi bir eşyayı temsil eden senet aracılığıyla kullanabildiği mallar üzerinde hapis hakkına sahiptir.
Müvekkile ait mallar acente tarafından sözleşme veya kanun gereği satıldığı takdirde, acente bu malların bedelini ödemekten kaçınabilir.
Müvekkil aciz hâlinde bulunduğu takdirde, acentenin henüz muaccel olmamış alacakları hakkında da birinci ve ikinci fıkra hükümleri uygulanır.
Türk Medenî Kanununun 950 nci maddesinin ikinci fıkrasıyla, 951 ilâ 953 üncü maddeleri hükümleri saklıdır. (TTK m. 119)
4- Acentenin İnhisar (Tekel) Hakkı
Yazılı olarak aksi kararlaştırılmadıkça müvekkil, aynı yer veya bölge içinde aynı ticaret dalı ile ilgili olarak birden fazla acente atayamaz. Aynı kural acente içinde geçerlidir.
Fakat yazılı olarak kararlaştırıldığı sürece aynı yer veya bölgede birden fazla acente atanabilir.
ACENTENİN BORÇLARI
Yukarıdaki hakların yanında acentenin müvekkiline karşı birtakım borçları da bulunmaktadır. TTK'da sayılan acentenin borçları şunlardır:
a-Genel Borçlar
Acente, sözleşme uyarınca kendisine bırakılan bölge ve ticaret dalı içinde, müvekkilinin işlerini görmekle ve menfaatlerini korumakla yükümlüdür.
Acente, kusursuz olduğunu ispat etmediği takdirde özellikle, müvekkili hesabına saklamakta olduğu malın veya eşyanın uğradığı hasarlardan sorumludur.
b- Haber Verme Yükümlülüğü
Acente, üçüncü kişilerin kabule yetkili olduğu beyanlarını, bölgesindeki piyasanın ve müşterilerin finansal durumunu, şartlarını, bunlarda meydana gelen değişiklikleri ve yapılan işlemlere ilişkin olarak müvekkilini ilgilendiren bütün hususları ona zamanında bildirmek zorundadır.
Acente, müvekkilin açık talimatı olmayan konularda, emir alıncaya kadar işlemi geciktirebilir. Ancak, işin acele nitelik taşıması nedeniyle durum müvekkilinden talimat almaya müsait olmazsa veya acente en yararlı şartlar çerçevesinde harekete yetkiliyse, basiretli bir tacir gibi kendi görüşüne göre işlemi yapar.
c- Önlemler
Acente, müvekkili hesabına teslim aldığı eşyanın taşınma sırasında hasara uğradığına dair belirtiler varsa, müvekkilinin taşıyıcıya karşı dava hakkını teminat altına almak üzere, hasarı belirlettirmek ve gereken diğer önlemleri almak, eşyayı mümkün olduğu kadar korumak veya tamamen telef olması tehlikesi varsa, Türk Borçlar Kanununun 108 inci maddesi gereğince yetkili mahkemenin izniyle sattırmak ve gecikmeksizin durumu müvekkiline haber vermekle yükümlüdür. Aksi takdirde, ihmali yüzünden doğacak zararı tazmin eder.
Satılmak üzere acenteye gönderilen mallar çabuk bozulacak cinsten ise veya değerini düşürecek değişikliklere uğrayacak nitelikteyse ve müvekkilden talimat almaya zaman uygun değilse veya müvekkil izin vermede gecikirse, acente yetkili mahkemenin izniyle Türk Borçlar Kanununun 108 inci maddesi gereğince eşyayı sattırmaya yetkili ve müvekkilin menfaatleri bunu gerektiriyorsa zorunludur.
d- Ödeme Borcu
Acente, müvekkiline ait olan parayı göndermekle veya teslim etmekle yükümlü olup da bunu yapmazsa, yükümlülüğün doğduğu tarihten itibaren faiz ödemek ve gerekirse ayrıca tazminat vermek zorundadır.
e- Rekabet Etmeme Borcu
Bunların dışında acente yazılı olarak aksi kararlaştırılmadığı müddetçe sözleşme süresince rekabet etmeme borcu altındadır.
ACENTENİN TEMSİL YETKİSİ
Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir.
Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan, bu hükme aykırı şartlar geçersizdir.
Acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararlar acentelere uygulanamaz.
Müvekkilinin özel ve yazılı izni veya vekâleti olmadan acente, bizzat teslim etmediği malların bedelini kabule ve bedelini bizzat ödemediği malları teslim almaya yetkili olmadığı gibi bu işlemlerden doğan alacağı yenileyemez veya miktarını indiremez.
Acentenin Sözleşme Yapma Yetkisi
Özel ve yazılı bir yetki almadan acente, müvekkili adına sözleşme yapmaya yetkili değildir.
Acentelere müvekkilleri adına sözleşme yapma yetkisi veren belgelerin, acente tarafından tescil ve ilan ettirilmesi zorunludur.
Acentenin Yetkisiz Sözleşme Yapması
Acente, yetkisi olmaksızın veya yetki sınırlarını aşarak, müvekkili adına bir sözleşme yaparsa müvekkili bunu haber alır almaz icazet verebilir; vermediği takdirde acente sözleşmeden kendisi sorumlu olur.
ACENTELİK SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ
Öncelikle belirtmek gerekir ki taraflarda birinin ölümü, kısıtlanması veya iflası hali sözleşmeyi sona erdiren genel sebepler arasında yer alır. Bunun yanında aşağıda detaylarına değineceğimiz özel sona erme biçimleri de bulunmkatadır.
Acentelik sözleşmesi belirli ya da belirsiz süreli yapılabilir. Belirli süreli sözleşme sürenin dolmasıyla sona erer. Belirli süreli sözleşme süre sona ermesine rağmen devam ettirilirse belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.
Acentelik sözleşmesi diğer sözleşmeler gibi fesihle sona erdirilebilir. Belirsiz süreli sözleşmede taraflar 3 ay önceden yapacakları fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler.
Haklı sebeplerin varlığı halinde her iki sözleşme türü de derhal feshedilebilir. Burada 3 aylık süre aranmayacak ve derhal fesih imkanı doğacaktır. Haklı sebeplerin neler olduğu kanunda sayılmamıştır. Fakat Yargıtay içtihatlarına konu olmuş bazı haklı sebepler şunlardır:
- Sözleşme taraflarından birinin faaliyetlerini makul olmayan bir süre için durdurması veya durdurma yükümlülüğünün bulunması,
- Sözleşme taraflarından birinin doğrudan veya dolaylı olarak diğer tarafa zarar verici faaliyetlerde bulunması,
- Yazılı ihtara rağmen ödemelerde temerrüde düşülmesi.
Yargıtay HGK'nın konuya ilişkin değerlendirmeleri aşağıdaki gibidir:
"Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan kural olarak diğer sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmeler gibi bu niteliğine bağlı nedenlerle sona erer. Ancak acentelik sözleşmesinin sona erme nedenlerinin önemli bir kısmı, özel sonuçlarıyla birlikte hem somut olaya uygulanması gereken 6762 Sayılı Kanunda hem de 6102 Sayılı Kanunda acenteliğe özgü olarak ayrıca düzenlenmiştir. Sona erme konusunda burada hüküm bulunmayan hâllerde ise aracılık eden acentelere simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri, bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanacaktır ( 6762 Sayılı Kanun m. 116/2 ).
Acentelik sözleşmesi açıkça veya sözleşmenin amacından ve şartlarından çıkarılabilecek şekilde süreli veya süresiz ( belirsiz süreli ) olarak akdedilebilir. Belirli süreli acentelik sözleşmesi olağan biçimde sürenin dolması ile kendiliğinden sona erer. Belirli süreli akdedilen acentelik sözleşmesi, tarafların anlaşması ile veya sürenin dolmasına rağmen uygulanmaya devam edilmesiyle belirsiz süreli hâle gelir ( 6102 Sayılı Kanun m. 121/2 ). Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan gerek belirli gerekse belirsiz süreli olsun fesih yoluyla sona erdirilmesi mümkündür. Zira fesih, sözleşmenin belirli veya belirsiz süreli olup olmamasından ayrı olarak sürekli borç ilişkisini bütünüyle sona erdiren bir imkândır.
Acentelik sözleşmesinin feshi 6762 Sayılı Kanun'un 133/1 ( 6102 Sayılı Kanun'un 121/1 ) maddesinde; “Muayyen olmıyan bir müddet için aktedilmiş olan acentelik mukavelesini, taraflardan her biri üç ay önce ihbar etmek şartiyle feshedebilir; mukavele ile bir müddet tayin edilmiş olsa dahi muhik sebeplerden dolayı akit her zaman fesih olunabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre haklı bir sebebin varlığı hâlinde taraflardan her biri belirli veya belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesini, her zaman feshedebilir. Olağanüstü fesih olarak adlandırılan haklı sebeplerden dolayı fesih, akdi veya kanuni sebebe dayanarak belirli veya belirsiz süreli acentelik sözleşmesini vaktinden önce ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Haklı sebep, fesih hakkını kullanan taraf bakımından acentelik sözleşmesini devam ettirmesini dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenemeyecek duruma sokan ve çekilmez bir hâle getiren olgu ve olayları ifade etmektedir.
Belirsiz süreli kurulan veya belirsiz süreli hâle gelen acentelik sözleşmelerinde, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla sözleşmeyi feshetme imkânına sahiptir. Olağan fesih olarak adlandırılan bu fesihte taraflardan her biri bir sebebe dayanmaya gerek olmaksızın tek taraflı, yöneltilmesi gerekli bir irade beyanı ile acentelik sözleşmesini ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Üç aylık süre feshin sonuçlarının tasfiyesi ve sona ermeye hazırlık için taraflara tanınmış asgari bir süredir; kısaltılamaz ancak uzatılabilir ( H. Ülgen, ... Helvacı, A. Kaya, F. Nomer E., Ticari İşletme Hukuku, ..., 2015, s. 812 ). Kural olarak belirli süreli sözleşmeler, olağan fesih yoluyla sona erdirilememektedir; ancak sözleşmede bu yönde bir hükmün bulunması hâlinde olağan fesih suretiyle sözleşmenin sona ermesi mümkündür. Gerçekten de sözleşme özgürlüğü ilkesi gereğince taraflar, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğüne de sahiptir.
Acentelik sözleşmesinin olağan feshinin bir sebebe dayanması gerekmemekle birlikte, maddi olarak hakkın kötüye kullanılma yasağı bu imkânın sınırını çizmektedir. Fesih hakkının açıkça kötüye kullanılması hâli ( örneğin karşı tarafta sözleşme ilişkisinin devamı yönünde güven yaratılıp daha sonra fesih yoluna gidilmesi gibi ) hukuk düzenince korunmayacağı için fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda tazminat talebi söz konusu olabilecektir.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi açıkça hakkın kötüye kullanımını oluşturur. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünün de dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasına zarar verme kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle 4721 Sayılı Kanun'un 2. maddesi emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden bunu dikkate almalıdır." K. 2023/669
ACENTELİK SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNİN SONUÇLARI
Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.
Müvekkilin veya acentenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası sebebiyle acentelik sözleşmesi sona ererse, işlerin tamamlanması hâlinde acenteye verilmesi gereken ücret miktarına oranlanarak belirlenecek uygun bir tazminat acenteye ya da bu maddede yazılı hâllere göre onun yerine geçenlere verilir.
Acentenin sözleşmenin sona ermesinden sonra denkleştirme talebi de olabilir. Bu konuyu önemine binaen ayrı başlık altında belirteceğiz.
Yine taraflar arasında sözleşme ilişkisi devam ederken yapılmış bir rekabet sözleşmesi varsa bunun karşılığı olan ücret acente tarafından müvekkilinden istenebilir. Bu konuya da ayrı başlık açılacaktır.
ACENTENİN DENKLEŞTİRME İSTEMİ
TTK'nın 122. Maddesine göre:
Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
- Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
- Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
- Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.
Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.
Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.
Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.
İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi'nin denkleştirme istemine dair görüşleri aşağıdaki gibidir:
"Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun ( hakkaniyetin bir gereği ) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; A. Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd ). Bu açıklamaya göre, mahkemece öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir. Bundan sonra, koşulları varsa, alacağın hesaplanmasına geçilmelidir. Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 Sayılı TTK'nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Denkleştirme talebinin temelinde, acentenin ( olayımızda bayinin ) kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir. Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır: Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret ( provizyon ) gelirleridir. Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır.Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir.Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır. Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur. İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur.Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 Sayılı TTK'nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır." K. 2022/377
ACENTELİK SÖZLEŞMESİNDE REKABET YASAĞI
Yukarıda birçok yerde acente ile müvekkili arasında sözleşmenin doğal sonucu olarak ve sözleşme süresince bir rekabet yasağı olacağından bahisle açıklamalarda bulunmuştuk. Yine bu yasağın (sözleşme ilişkisi devam ederken) taraflarca yazılı olarak kararlaştırılmak koşuluyla kaldırılabileceğine dair açıklamalarımız mevcuttur.
Buradaki rekabet yasağı sözleşmesi ise sözleşmenin sona ermesinden sonraki döneme ilişkindir. Belirtmek gerekir ki bu sözleşme ancak müvekkil tarafından ve yazılı olarak yapılabilir. Zira TTK'nın 123. Maddesi aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:
Acentenin, işletmesine ilişkin faaliyetlerini, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonrası için sınırlandıran anlaşmanın yazılı şekilde yapılması ve anlaşma hükümlerini içeren ve müvekkil tarafından imzalanmış bulunan bir belgenin acenteye verilmesi gerekir. Anlaşma en çok, ilişkinin bitiminden itibaren iki yıllık süre için yapılabilir ve yalnızca acenteye bırakılmış olan bölgeye veya müşteri çevresine ve kurulmasına aracılık ettiği sözleşmelerin taalluk ettiği konulara ilişkin olabilir. Müvekkilin, rekabet sınırlaması dolayısıyla, acenteye uygun bir tazminat ödemesi şarttır.
Müvekkil, sözleşme ilişkisinin sona ermesine kadar, rekabet sınırlamasının uygulanmasından yazılı olarak vazgeçebilir. Bu hâlde müvekkil, vazgeçme beyanından itibaren altı ayın geçmesiyle tazminat ödeme borcundan kurtulur.
Taraflardan biri, diğer tarafın kusurlu davranışı nedeniyle haklı sebeplerle sözleşme ilişkisini feshederse, fesihten itibaren bir ay içinde rekabet sözleşmesiyle bağlı olmadığını diğer tarafa yazılı olarak bildirebilir.
Bu maddeye aykırı şartlar, acentenin aleyhine olduğu ölçüde geçersizdir.