Karşı davaya ilişkin hükümler HMK’nın 132 ila 135. Maddeleri arasında yer almaktadır. 132. Maddenin gerekçesine göre; açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın davalısının cevap dilekçesinde, asıl davanın davacısına karşı, asıl davanın görüldüğü mahkemede açtığı davaya karşı dava denilir.
Esasında aleyhine dava açılan tarafın davaya cevap vermek suretiyle savunma yapma hakkı bulunmaktadır. Fakat karşı dava açmakla savunma yapmak arasında fark bulunur. Nitekim karşı dava açan kişi asıl davanın davacısına karşı var olduğunu iddia ettiği hakkını hüküm altına aldırır.
Diğer bir adıyla mukabil dava olan karşı dava ile uygulamada daha çok boşanma davalarında karşılaşılmaktadır. Burada yeri gelmişken yanlış bilinen bir hususa değinmek istiyoruz. Boşanma davalarında toplumda azımsanmayacak bir kesim tarafından davayı ilk açanın kazanacağı ya da mutlaka karşı dava açılması gerektiği gibi bir inanış mevcuttur. Bu söylenti bir hukuk hurafesidir. Davayı kimin ne zaman açtığının haklılık bakımından bir önemi bulunmaz.
KARŞI DAVA ŞARTLARI
Davalının davacıdan talep ettiği hakkını alabilmek için her zaman dava açma hakkı bulunur. Fakat bu hakkını karşı dava yolu ile ileri sürmek isteyen davalının HMK’da düzenlenen şartlara uyması gerekir. Bu şartlar şunlardır:
1-Asıl Davanın Derdest Olması Gerekir.
HMK’nın 132/1-a maddesinde de belirtildiği üzere karşı davanın açılabilmesi için asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması gerekmektedir. Bu durum derdestlik olarak adlandırılır. Kanunun madde gerekçesinde de belirtildiği üzere asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması; karşı dava, niteliği gereği açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın varlığını zorunlu kılar. Çünkü, açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın davalısının cevap dilekçesinde, asıl davanın davacısına karşı, asıl davanın görüldüğü mahkemede bir dava açması hâlinde, ancak karşı davadan söz edilebilir.
Burada cevaplanması gereken bir soru daha vardır:
Karşı dava açıldıktan sonra asıl dava herhangi bir sebeple sona ererse karşı dava bu durumdan etkilenir mi?
Yukarıdaki sorunun cevabı HMK’nın 134. Maddesinde verilmiştir. Maddeye göre:Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi, karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel oluşturmaz.
Konuya ilişkin bir BAM kararı ise aşağıdaki gibidir:
“Asıl davanın dava şartı yokluğundan reddine karşı davanın da dava şartı noksanlığından reddine karar verilmiştir. Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi, karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel olmadığı diğer yandan karşı dava açısından dava şartlarında bir eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından karşı davanın tefrik edilerek işin esasına girilmesi gerektiği halde karşı davanın kaderinin mutlak surette asıl davanın akıbetine bağlı tutarak reddine karar verilmesi usule aykırıdır.” İSTBAM 16HD. 2019/1962 K.
2-Asıl Dava ile Karşı Dava Arasında Yakın İlişki Bulunması Gerekir.
Karşı davada ileri sürülecek olan taleple, asıl davada ileri sürülen talep arasında, takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bunun dışında kalan bir başka bağlantının mevcut olması gerekir. Buradaki bağlantıdan maksat, asıl taleple karşı davada ileri sürülebilecek talebin, aynı yahut birbirine benzer sebeplerden doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek bir nitelikte bulunmasıdır.
Belirtildiği üzere burada ya takas ya da mahsup ilişkisi ya da başka bir yakın ilişki aranır. Yani takas-mahsup ilişkisinin olmaması karşı davanın açılmasına engel değildir. Bu konuya takas ve mahsup kavramlarını açıkladıktan sonra ayrıca değineceğiz.
Türk Borçlar Kanunu’nun madde 139 ila 145. maddeleri arasında düzenlenen takas kavramı; karşılıklı, muaccel ve aynı cinsten iki borcun, borçlularından birinin tek taraflı irade beyanıyla sona erdirilmesi anlamına gelmektedir.
“Takas Türk Borçlar Kanunu’nun 143. Maddesinde düzenlenmiştir. Takas bir defi olduğundan davaya cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi ile takas savunmasında bulunulabilir. Alacak miktarları denk veya davalının alacağı daha az ise dava şartlarından olan hukuki yarar yokluğunun oluşacağı gözetilmeli ve karşı dava açılmamalıdır. Fakat davalının alacağının davacının alacağından fazla olduğu durumlarda davalı fazla olan alacağını hüküm altına aldırmak adına karşı dava açmalıdır.
Bu halde davalının cevap dilekçesinde veya süresi içinde ayrı bir dilekçede takas için karşı dava açtığını açıkça belirtmesi ve karşı dava için ayrıca başvurma harcı ve peşin karar harcı ile ilam harcı yatırması gerekir. Davalı açıkça karşı dava açtığını bildirmez ve takas nedeniyle davanın reddini isterse, karşılık alacağı asıl davada istenen alacaktan fazla olsa bile, bununla davalının talebi, bir karşı dava olarak kabul edilemez.” (Prof Dr Ramazan ARSLAN- Prof Dr. Ejder Yılmaz- Prof. Dr. Sema TAŞPINAR AYAZ- Doç. Dr. Emel HANAĞASI- Medeni Usul Hukuku 6. Baskı Yetkin Hukuk Yayınları 6. Baskı sf.527)
Konuya ilişkin bazı Yargıtay kararları da aşağıdaki gibidir:
“…Takas karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi def’i olarak da ileri sürülebilir ve def’i olarak ileri sürüldüğü hallerde diğer savunmaların tabi bulunduğu yasa hükümlerine tabi olur. Usulün, mahkeme kararında anılan ve karşılık davayı ilgilendiren hükmü, karşılık davanın kabul şartlarından birisini bildirmek üzere yasaya konulmuş bir hüküm olup, takas iddiasının davalı tarafça ancak karşılık dava şeklinde ileri sürülebileceğini bildirmek üzere yasaya konulmuş değildir…” Y. 4. HD., E. 1975/9242, K. 1976/8717, T.14.10.1976
“Takas için karşı dava açılması zorunlu olmayıp, sadece takas savunmasında bulunulmakla yetinilebilir. Bu takdirde dava harcı yatırılması gerekmez. Ancak, karşı alacağın miktarı asıl davada istenen alacaktan daha fazla ise ve davalı bu fazlayı da hüküm altına aldırmak istiyorsa, o zaman fazla alacağın tahsili için harç yatırması gerekir.” Y4HD. K. 1997/9059
Takas ve mahsup sıklıkla bir arada kullanıldığından aynı şeyi ifade ettiği gibi bir yanılgıya düşülebilir. Oysa her iki kurum birbirinden oldukça farklıdır. Mahsup alacağın kapsamını etkileyen bir itiraz türüdür. Mahsup yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olmayıp sadece alacağın gerçek miktarını belirlemek üzere yapılan bir işlemdir. Burada ayrı ve müstakil iki alacak bulunmamaktadır. Mahsup savunmasını, alacak miktarının indirilmesinde yararı olan herkes ileri sürebilir ve borcu sona erdiren durum olması nedeniyle hâkim tarafından resen nazara alınır. İki kavram arasındaki en önemli fark ise şudur:
Takas farklı hukuki ilişkiler bakımından uygulama alanı bulurken mahsup ancak aynı hukuki ilişkiden doğan alacaklar bakımından uygulanır. Örneğin davacı eser sözleşmesi alacağını talep ederken karşı alacaklı kira ilişkisinden kaynaklanan başka bir alacak bakımından takas isteyebilir. Fakat böylesi durumlarda mahsup yapılamaz.
Mahsup itirazı da karşı dava açılmaksızın ileri sürülebilir. Hâkim tarafından da re’sen göz önünde bulundurulur. Aşağıda örnek bir Yargıtay kararı paylaşılmıştır:
“Mahsuplaşma itiraz olup, bir davada taraflarca açıkça ileri sürülmese dâhi, hâkim dava dosyasına yansıyan belgelerden mahsup itirazının varlığını anladığı takdirde, bunları kendiliğinden dikkate almalıdır. Olayda davalı yüklenici fazla imalat ve malzeme satışı savunmasına ilişkin ‘‘İlâve işler sözleşmesi'' başlıklı belgelerini dosyaya ibraz etmiş olup, bu belgeler sunulmamış olsaydı bile, davalı asıl sözleşme dışında başka işler yaptığını belirterek mahsup itirazını ortaya koyduğundan; mahkemece ayrıca birleşen dava ya da karşı dava açılmasına gerek olmaksızın, davalı tarafça ilâve olarak yapıldığı ileri sürülen fazla imalat ve malzeme satışı ile ilgili yöntemine uygun biçimde araştırma ve inceleme yapılması gerekir.” YHGK 2021/208 K.
Yukarıdaki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere takas ve mahsup ilişkisi dışında da karşı dava açılabilmesi mümkündür. Bunun için davalar arasında bağlantı bulunmalıdır. Buradaki bağlantıdan maksat, asıl taleple karşı davada ileri sürülebilecek talebin, aynı yahut birbirine benzer sebeplerden doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek bir nitelikte bulunmasıdır. Örneğin taraflardan birinin açtığı zina sebebiyle boşanma davasına karşı diğer taraf evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak karşı dava açabilir. Burada aranan şart davaların aynı ya da benzer sebeplerden doğmasıdır. Yine bir dava hakkında verilecek karar diğerini etkileyecek ise bağlantının varlığı gündeme gelecektir.
Son olarak belirtmek gerekir ki açılacak davaların tarafları aynı değilse karşı davadan söz edilemez. Bir mahkemede verilecek kararın diğerini etkileyeceği durumlarda bekletici mesele ya da ön sorun gündeme gelebilirse de tarafların aynı olmadığı durumlarda karşı dava nitelendirmesi hatalı olacaktır. Örnek bir Yargıtay kararı da aşağıdaki gibidir:
“Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler ışığında mahkemece somut olayda karşı dava açılabilmesi için HMK 132'de belirtilen şartların mevcut olmadığı, rücu davası ile iş kazasının olmadığının tespiti davası taraflarının aynı olmadığı gözetilmek suretiyle şirket tarafından açılan tespit davası tefrik edilmeli, işbu tespit davası bekletici mesele yapılıp kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre rücuen tazminat davası hakkında karar verilmelidir.” Y10 HD. 2019/7285 K.
3-Asıl Dava ile Karşı Dava Aynı Yargılama Usulüne Tabi Olmalıdır.
İdari yargıda görülen bir davaya karşı açılacak dava hukuk muhakemesinin görev alanına giriyorsa burada karşı davadan söz edilemeyecektir. Karşı davadan söz edilmesi için her iki davanın da hukuk mahkemelerinin görev alanına girmesi gerekir.
Mahkemelerin görevi bakımından da bir ayrım yapılmalıdır. Genel yetkili bir mahkemede açılan davaya karşı bir dava açılıyor ve bu yeni dava özel yetkili mahkemelerin görev alanına giriyorsa ne olacaktır? Bu sorunun kanuni bir yanıtı bulunmamaktadır. Doktrindeki baskın görüşe göre; genel yetkili mahkemede özel yetkili mahkemenin görev alanına giren bir karşı dava açılamaz. Biz bu görüşe katılmıyor ve burada kanuni düzenleme yapılması gerektiğini savunuyoruz. Bizce doğru olan, özel yetkili mahkemenin her iki davayı görmesi gerektiğidir.
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ
HMK’nın 133/1. Maddesine göre:
Karşı dava, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek suretiyle açılır.
Görüleceği üzere karşı davanın açılması için süre şartı aranmaktadır. Bu süre esasa cevap süresi olarak belirlenmiştir. Bu dava cevap dilekçesi ile açılabileceği gibi cevap süresinde ayrı bir dilekçe vermek suretiyle de açılabilir. İki haftalık cevap süresinin uzatıldığı hallerde karşı dava açma süresi de uzayacaktır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Süresinden sonra karşı dava açılması hâlinde, mahkeme davaların ayrılmasına karar verir.” Hükmü yer almaktadır. Madde gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir:
Maddenin ikinci fıkrasında ise süresinden sonra karşı dava açılması hâlinde, yargılamanın sürüncemede kalmasını önlemek amacıyla karşı dava açılabilmesi için Kanunun aradığı diğer şartlar gerçekleşmiş bulunsa bile, mahkemenin kendiliğinden dahi asıl davayla ona karşı açılmak istenen davanın ayrılmasına karar vereceği hususu hükme bağlanmıştır.
Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir:
“Süresinde açılmayan karşılık davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekir. Ancak; mahkeme, ya asıl davayı karşılık dava ile birlikte bağlamalı, ya da davayı asıl davadan ayırarak ayrı bir esasa kaydedip karşılık davanın açılmamış sayılmasına karar vermelidir.” Y11HD. K. 1989/4269
KARŞI DAVA NEREDE VE NASIL AÇILIR?
Yukarıda belirttiğimiz üzere karşı dava asıl davanın görüldüğü mahkemede açılır. Asıl davayı göre mahkeme bu dava bakımından da yetkilidir. Fakat kesin yetki kuralının bulunduğu durumlar istisnadır.
Karşı dava asıl davanın davacısına karşı onu davalı olarak göstermek suretiyle açılır.
“Karşılık dava dilekçesinde, asıl davanın davacısı olmayan birine karşı dava açılması durumunda, mahkemece bu davalı bakımından açılan dava nazara alınmaz.” Y11HD. 2006/4751 K.
Karşı davaya karşı, karşı dava açılamaz. (132/3)
Karşı davanın davalısı davaya cevap verebilir.
Yargılama usulüne göre genel kurallar burada da uygulanır.
Karşı dava yeni bir esas numarası almaz. Asıl dosya ile birlikte incelenir. Deliller birlikte incelenir ve karara bağlanır. Karşı davadaki istekler incelenmeden hüküm kurulması bozmayı gerektirir. Mahkeme asıl dava ve karşı dava bakımından dava şartlarını ayrı ayrı incelemeye tabi tutmaktadır.
Asıl davanın son bulması karşı davayı etkilemez.
KARŞI DAVA HARCI, VEKALET ÜCRETİ VE HÜKÜM
Karşı davalar ayrı harca tabidir. Dolayısıyla dava açılırken harç yatırılmış olmalıdır. Harç yatırılmamışsa dava karşı dava olarak nitelendirilemez. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir:
“Davalı kadın tarafından başvurma harcı verilerek usulüne uygun açılmış bağımsız yahut karşı davası bulunmamaktadır. Sonradan nispi harç yatırılmış olması bu dilekçeyi karşılık dava haline getirmez. Bu istekler hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verileceği yerde kesin hüküm yaratacak şekilde ret hükmü verilmesi doğru olmamıştır.” Y2. HD. K. 2010/5104
Karşı davayı kaybeden taraf vekalet ücretine mahkûm edilir. Vekalet ücreti her iki dava için ayrı ayrı takdir edilir.
“Karşılık dava müstakil bir dava olduğundan mahkemenin asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı vekalet ücreti takdir etmesi gerekir. Buna göre mahkemece karşılık davanın reddedilmesi nedeniyle davacı lehine ayrıca yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmemiş olması hatalıdır.” Y9HD. 2007/9863 K.
Hüküm her iki dava hakkında birlikte verilir. Ancak her iki davanın hükmü ayrı ayrı gösterilir.
“Mahkemece, asıl dava ve karşılık dava hakkında tek bir hüküm verilir ise de hükümde asıl dava ve karşılık dava hakkında verilen kararlar ayrı ayrı gösterilir. Bunun sonucu olarak da hükümde asıl dava için ayrı karşılık dava için ayrı karar ve ilam harcı alınmasına, her iki dava için de ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir.” Y3HD. 2005/8154 K.