1982 Anayasası’nın 20. Maddesi özel hayatın gizliliğini “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” İfadeleriyle düzenleme altına almıştır. Anayasa maddesindeki hakkın korunması için TCK’nın 134. Maddesi ile kişilere karşı suçlar başlığı altında özel hayatın gizliliğini ihlal suçu düzenleme altına alınmıştır.
TCK’nın 134. Maddesine göre özel hayatın gizliliği suçu kişilerin özel hayatını ihlal etmek suretiyle işlenir. Suçun hukuki konusunu özel hayat alanına giren bütün faaliyetler oluşturur. Buradan hareketle öncelikle özel hayat kavramının kapsamını açıklamak gerekecektir. TDK “özel hayat” kavramını; “kişilerin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı, kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı” olarak tanımlanmıştır. Tanımdan anlaşılacağı üzere özel hayatın kavramı oldukça geniş bir kapsam alanına sahiptir. Yalın bir tabirle kişilerin hayatı ile ilgili, dışarıdan herhangi bir kişi tarafından öğrenilmesini istemediği kısım özel hayat olarak kabul edilir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi ise 2019 tarihli bir kararında özel hayatın kapsamını; “Özel hayat; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamalı, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır ” Şeklinde belirtmiştir.
Özel hayat bireylerin en geniş özgürlük alanını oluşturur. Bu nedenle özel hayata yapılacak her müdahale aynı zamanda özgürlük alanına müdahale olarak değerlendirilecektir. Nitekim AİHS’nin 8. Maddesi de özel hayatın gizliliğini “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı göstermesi hakkına sahiptir. Bu hakların kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın veya başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir” şeklinde koruma altına almış ve bu hakkı temel insan hakları arasında saymıştır. Yine özel hayata müdahale ancak yasalarla belirlenmiş durumlarda söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda kanun gereği kişilerin üzerlerinin aranması, telefonlarının dinlenmesi gibi durumlar söz konusu olabilecektir. Fakat CMK da düzenlenen bu tedbirlerin uygulanması da sıkı şartlara bağlanmıştır. Bu tedbirlere kanunda gösterildiği usule göre başvurulur ve özel hayat verileri ancak hukuka uygun şekilde kullanılabilir.
Özel hayat kavramının içinde, bireyin kimliğine ilişkin bilgi ve kayıtlar, cinsel hayatına ilişkin davranışlar, kişinin beden ve ruh bütünlüğüne ilişkin düzenlemeler ve kişiye ait ev, araç gibi özel yerler, telefon konuşmaları, posta gönderileri, adı, fotoğrafı, nam ve şöhreti ile şerefi, yaşam tarzı ve kamuya yanlış tanıtılmasının önlenmesi gibi konular yer almaktadır.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU NASIL İŞLENİR?
Yukarıda da belirttiğimiz üzere 5237 Sayılı TCK'nın 134. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki yarar; özel hayatın gizliliği ve korunması hakkıdır. Herkesin özel hayatının gizli kalmasını ve özel hayatına yapılacak müdahaleler nedeniyle koruma talep etme hakkı bulunmaktadır. Suçun işlenmesiyle kişilerin özel hayatlarının gizliliği ihlal edilir. Suçun oluşması için ihlalin hukuka aykırı bir ihlal olması gerekir. Aşağıda da belirteceğimiz üzere hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı halinde suç oluşmayacaktır.
Özel hayatın gizliliğinin ihlali suçu iki ayrı fiille işlenebilir. Kanun bu fiilleri; kişilerin özel hayatının gizliliğinin ihlali ve kişilerin özel hayatlarına ilişkin görüntü ve seslerin ifşası olarak belirtmiştir.
1- Özel Hayatın Gizliliğini İhlal
TCK’nın 134. Maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçu oluşturan fiil, kişilerin özel hayatının gizliliğinin ihlalidir. Madde gerekçesinde bu durum “Maddenin birinci fıkrası metninde, özel hayatın gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaşam alanına girerek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması ve kaydedilmesi cezalandırılmaktadır.” Şeklinde ifade edilmiştir.
Özel hayattan ne anlaşılması gerektiği yukarıda belirtilmiştir. Fakat bazı fiiller özel hayatın ihlaline ilişkin olmasına rağmen Türk Ceza Kanunu’nun başka maddelerinde düzenleme altına alınmış ve ayrı suç sayılmıştır. Örneğin kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek kanunun 133. Maddesine göre cezalandırılır. Yine Kanunun 132-133-135-136 ve 138. Maddelerinde de özel hayatın gizliliğinin ihlaline ilişkin filler ayrı suçlar olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda TCK’nın 134. Maddesindeki suçtan söz edebilmek için kanunun 132-133-135-136 ve 138. Maddeleri dışında kalan eylemlerden birinin gerçekleşmesi gerekir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2019/8633 K. Sayılı kararına göre “Özel hayat; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kapsamına girip girmediği belirlenirken, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, içinde bulunduğu fiziki çevrenin özellikleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınmalıdır.”
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu serbest hareketli bir suç tipidir. Gizliliğin ne şekilde ihlal edildiğinin suçun temel şekli bakımından bir önemi bulunmaz. Gizliliğe müdahale içeren her türlü davranış suç olarak nitelendirilir. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi ise suçun aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenen nitelikli hâlini oluşturacaktır.
2- Özel Hayata İlişkin Görüntü ve Sesleri İfşa Suçu
134. maddede suç olarak tanımlanan eylemlerden ikincisini, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi oluşturur. 134. Maddenin gerekçesine göre “Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir.”
Türk Dil Kurumu’na göre ifşa kelimesi; "gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma" olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla ikinci fıkrada düzenlenen suçun oluşması için özel hayata ilişkin her hususun değil, yalnızca görüntü veya seslerin ifşa edilmesi gerekir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2019 tarihli bir kararında belirtildiği üzere “Bu görüntü veya sesler, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle de elde edilmiş olabilir. Özel hayata ilişkin bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, bilerek, isteyerek ve ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, bu bağlamda içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen suçu oluşturacaktır. İfşanın kabulü için, görüntü veya sesin ilgili olduğu kişinin anlaşılması, en azından anlaşılabilir olması ya da açıklanması gerekmektedir. Bu fıkradaki suçun oluşumu için ifşanın hukuka aykırı olması gerekmektedir.”
Özel hayat kavramı kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Kavramın değerlendirilmesinde mağdurun kişiliği, sosyal hayatı, politik kimliği gibi kriterler göz önünde bulundurulur. Bu açıdan ünlülerin özel hayat kavramı diğer kişilere oranla daha kısıtlı kabul edilir. Fakat bu ünlülerin özel hayatı olmadığı anlamına gelmez. Topluma mal olan kişilerin özel hayatlarının ihlali değerlendirmesi yapılırken daha dar bir yorumlama yöntemi uygulanır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 2015/510 K. Sayılı kararında “... Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler ... üyelerininde bir kısmının oda yönetiminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla şikâyetçi olmaları üzerine oda başkanı olan katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın kamuoyuna yansımasından sonra, katılanın oda bütçesinden karşılanan bir eğitim toplantısı için gidilen otelin hamamında bir bayana kese yaptırırken, yönetim kurulu üyesi sanık ... tarafından rızası dahilinde çekilen fotoğrafının diğer bir yönetim yönetim kurulu üyesi sanık ... tarafından, katılanın rızası dışında "konyatanitim.com" isimli internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan sanık ...’a verildiği, sanık ...’ın da, yolsuzluk iddialarını ve oda bütçesinden karşılanan semineri haber yaparken dava konusu fotoğrafı kullandığı, bu haberin fotoğrafla birlikte sanık ...’in sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu internet sitesinde, sonrasında da ulusal basında ve çeşitli internet sitelerinde yayımlandığı olayda; basın özgürlüğünün fotoğrafların yayımlanmasını da kapsaması, fotoğraf ile birlikte ilgili haberin basının haber verme hakkı sınırları içerisinde, güncel, görünür gerçeğe ve ölçülülük ilkesine uygun olması, hakkında başkanı olduğu oda ile ilgili yolsuzluk iddiaları bulunan katılanın konumu ve yürüttüğü hizmetin niteliği gereği haberin kamuyu ilgilendirmesi, kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması, haberin veriliş şeklinin haberle uyumlu olması, kullanılan ifadelerin ve yayımlanan fotoğrafın, habere konu olayla düşünsel bağlantısının bulunması karşısında sanığa yüklenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.” Şeklinde bir kararı mevcuttur.
Özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişilerin özel hayatına ilişkin ses ve verileri ifşa suçları birbirinden farklı suçlardır. Nitekim Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2016 tarihli bir kararında bu durumu “Sanığın mağdure ile arasındaki cinsel içerikli konuşmaları ve mağdurenin görüntülerini rızası dışında kaydetmesinin ve bunları müşteki …‘ya vermesinin, mağdurenin özel yaşam alanına dair ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin hem TCK’nın 134/1. maddesinde düzenlenen görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal hem de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenen görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu ve sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.” Şeklinde ifade etmiştir.
İnternet veya sosyal medya aracılığıyla işlenen özel hayatın gizliliği (ifşa) suçu bu kapsamda (TCK 134/2) değerlendirilir.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ
1- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,İşlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
2- Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
3- Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİN İHLALİ SUÇU CEZASI
TCK’nın 134. Maddesi özel hayatın gizliliği suçunun cezasını aşağıdaki şekilde düzenlemiştir.
1- Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
3- Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kanunun 137. Maddesine göre ise;
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇUNDA HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bazı durumlarda kişiye ait özel hayat kapsamındaki veriler alınıp kullanılabilecektir. Fakat bu verilerin elde edilmesi ve kullanılabilmesi için kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Kişilerin özel hayatının gizliliği kanundan kaynaklı bir sebeple ihlal edilirse suç oluşmayacaktır. Bu durumlara örnek olarak CMK kapsamında kişi hakkında arama koruma tedbirinin uygulanması, iletişimin dinlenmesi gibi haller sayılabilir.
İkinci hukuka uygunluk nedeni ise kişinin rızasıdır. Kanun suçun takibine şikayete tabi kılmıştır. Dolayısıyla özel hayatın gizliliğinin ihlalinde ihlale maruz kalan kişinin rızası suçun oluşmasını engelleyecektir. Rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019 tarihli bir kararında “Dava, hakaret ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarına ilişkindir. Şikayetçinin, şikayet dilekçesinde bildirdiği tanığın beyanı alınıp, ilgili kitapta, şikayetçi hakkında yazılanların ve şikayetçinin resminin yayımlanmasına yönelik sanık tarafından şikayetçiden alınmış izne dair yazılı bir belgenin bulunup bulunmadığı araştırılarak, ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.” Şeklinde belirtilmiştir.
Suç kapsamındaki son hukuka uygunluk nedenini ise hakkın kullanılması oluşturur. Basın hürriyeti, hakkın kullanılması kapsamında değerlendirilir. Konuya ilişkin aşağıdaki başlık altında açıklama yapılacaktır.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ VE MEDYA YOLUYLA İHLAL EDİLMESİ
Anayasanın 28. Maddesine göre; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.” Gazetecilik faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirilen ihlal fiilleri TCK’nın 26. Maddesi gereği hakkın kullanılması kapsamında değerlendirilir ve suç teşkil etmez. Fakat gazetecilik faaliyetinden bahsedebilmek için aşağıda belirteceğimiz şartların varlığı aranır. Buna göre;
1- Haber gerçek ve güncel olmalıdır.
2- Haberin verilmesinde kamu yararı bulunmalıdır.
3- Haber ile olay arasında fikir bağı olmalıdır.
Yukarıdaki şartları taşımayan gazetecilik faaliyetlerinde özel hayatın gizliliğinin ihlali gündeme gelecektir.
“Temelini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü ve bu kapsamda bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser ortaya koyma hakkı, TCK'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında; "Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez" düzenlemesi kapsamında bir hukuka uygunluk nedenidir. Ancak habere ulaşma, haberi yorumlama ve eleştirme ile haberi kamuya ulaştırmayı kapsayan bu hakkın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi için; haberin gerçek ve güncel olması, haberin kamuyu ilgilendirmesi yani kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması ve haber ile haberin veriliş şeklinin uyumlu olması gereklidir.” Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/510 K.
EŞLER ARASINDA ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ
Yukarıda özel hayatın tanımını ve kapsamını belirtirken kişilerin “dışarıdan bir kimsenin haberinin olmasını istemediği alan” ifadelerini kullanmıştık. Evlilik ile eşlerin aynı evde yaşamaları onları tek birey haline getirmez. Evli kişilerin de birbirilerinin özel hayatlarına müdahaleden sakınmaları gerekir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/5170 K. Sayılı kararına göre:
“Kişiye bağlı ve onun kişisel gelişimiyle ilgili olan özel hayatın gizliliği hakkı, evlilikle tamamen ortadan kalkmaz. Tarafların evli olmaları ve aynı konutu paylaşmalarından dolayı birbirlerinin kişisel eşyalarına ve özel yaşam alanına giren hususlara kolayca ulaşabilme imkanına sahip bulunmaları, eşlerin hiçbir sınır olmaksızın birbirlerini sürekli gözetleyebileceği ve denetleyebileceği şeklinde yorumlanamaz.”
BOŞANMA DAVASINDA ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL
Özel hayatın ihlal edilmesi suretiyle elde edilen deliller hukuka aykırı delil sayılır ve hükme esas alınmaz. Fakat bazı durumlarda kişinin bir olay karşısında özel hayatın gizliliğini ihlal etmekten başka delil elde etme imkanı bulunmaz. Uygulamada en çok boşanma davalarında bu tarz delillere rastlanmaktadır. Bu gibi durumlarda Yargıtay özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmediğine hükmetmektedir. Nitekim 2019 tarihli bir Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir.
“Ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan ( cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi ) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme ya da kaydetme, kişisel verileri kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davrandığından da söz edilemez.”
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ancak kasten işlenebilir. Bu nedenle kastın olmadığı durumlarda suç oluşmayacaktır. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2015/7817 K. Sayılı kararı bu durumu; “Sanığın, katılanın başka erkeklerle birlikte yürürken fotoğraflarını çekme eyleminin TCK'nın 134/1-2. cümlesinde düzenlenen özel hayata ait görüntüleri kaydetme suçunu oluşturduğu, ancak; bahse konu fotoğrafların sanığın oğlu ile katılan arasında görülen boşanma dosyasına delil olarak sunulması eyleminde, sanığın, oğlu ile gelini arasında görülen boşanma davasındaki katılanın oğluna karşı sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken, kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan mahkumiyet kararı verilmesi hatalı görülmüştür.” Şeklinde açıklamıştır.
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU ŞİKAYET VE UZLAŞTIRMA
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun basit ve nitelikli hallerin tamamının soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Şikayet süresi 6 aydır. Bu süre fiilin ve failin öğrenilmesi ile başlar. Şikayetten vazgeçme halinde faile ceza verilmez. Görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.
Suç uzlaştırma prosedürüne tabidir. Dolayısıyla soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesi uzlaştırma prosedürünün tamamlanmasına bağlıdır.